15 Aralık 2013 Pazar

Belgesel macerası

Normalde bugün çok farklı bir konu hakkında yazacaktım ama hafta içi olağanüstü bir gelişme olduğundan onu paylaşmak istiyorum.
Çarşamba günü iş yerinde normal normal çalışırken hocalarımdan biri Özlem Abla elinde telefonla koşarak gelip beni buldu. Bir yandan da karşıdakine benden bahsediyordu:
- "Evet Ayça buldum Betül'ü. Evet evet erkek çocuk. Kaç aylıktı Betül? 6,5 aylıkmış. Tamam dur bir sorayım"
Eliyle telefonun alıcısını kapattıktan sonra bana döndü:
- "Bir belgesel için çocuk gerekiyormuş Betül Kağan'ı oynatmayı düşünür müsün? Bebek bulamıyorlarmış da."
- "Bilmem. Oluuurr aslında" dedim gülerek. Sonra Özlem Abla saati vs konuştuktan sonra telefonu kapattı. Bana dönüp
-"Sen biraz düşün, eşinle konuş öyle cevap veririz" dedi.
Sonradan öğrendiğime göre Ayça, Özlem ablanın kuzeniymiş. Kendisi normalde hukuk fakültesi bitirmiş bir avukat. Fakat hukuk fakültesini bitirmekle kalmayıp dışarıdan konservatuar da bitirmiş, operada ses sanatçısı olmuş. Ayrıca Kaan adında bir oğlu var, hem de 39 haftalık hamile:) Ayrıca dünyalar tatlısı bir ev sahibi kendisi :)
Akşam eve gelince gelişmelerden Cihan'a bahsettim kendi fikrimi söylemeden. "Aaa ne güzel fırsat, hem süper bir anısı olur." dedi o da benim gibi. Böylece ertesi gün "Biz gönüllüyüz" dedim Özlem ablaya.
Cuma günü çekimler vardı. Eve gelip Kağan'ı aldık ve Ayça Hanım'ın evine doğru yola koyulduk. Ayça hanım ve annesi çok sıcak bir şekilde karşıladılar bizi. Hemen Kağan'ı kucaklarına alıp sevmeye başladılar. Bizden önce çekim yapılan bebek bir kenarda beşikte uyumuştu ninnilerle :)
Kağan'a ninni söyleyecek bayan da gelmişti. Kendisi soprano olup operada çalışıyormuş. Ayrıca birçok anaokulunda müzik öğretmeni olarak görev yapıyormuş. Çocuklarla çok ilgili olduğu için hemen Kağan'la kaynaştılar, birbirlerini çok sevdiler.
Kağan ninni söylenerek uyuyan bir bebek olmadığı için uyumasını beklemiyordum. Bu açıdan uyardım herkesi. Yönetmen, kameraman geldi. Mekanı gözden geçirdiler. Beşik geldi. Kağan içine yattı, başına da sopranomuz tabi :) Sesni alıştırmak için çekim başlamadan prova amaçlı ninni söylemeye başladı. İnanılmaz güzel bir sesi vardı. En kısa zamanda operaya gitmek için kendi kendime söz verdim. Bu arada kamera kuruldu, mikrofon ayarları yapıldı ve çekim başladı.
Kağan provalar sırasında ve çekimin ilk zamanlarında ninnileri çok büyük ilgiyle dinledi (Tabi çocuk alışkın olmadığı için..) Gözlerini ayırmadı hiç. Daha sonra yavaş yavaş ayaklar örtünün dışına çıktı, havaya kalktı. Parmaklar ağza gitti, emilmeye başlandı :) İlgi tamamen kayboldu ve herkes Kağan'ın ninniyle uyumayacağını anladı. Böylece çekime son verdik. Evimize dönerken ilk ışıklarda bir baktık ki Kağan paşanın kafası öne düşmüş, uyumuş :)

O günün anısı olarak Ayça Hanım kendi ninni cdsini hediye etti bize, oğluşum da alınteriyle ilk kez birşey kazanmış oldu:) 
Bu arada son yazımızdan bu yana Kağan ilk kez "baba" dedi, hatta sürekli "baba, baba" diyor, başka bişey demiyor. Emeklemek de yok henüz, diş çıkarmak da... 

24 Kasım 2013 Pazar

Benim oğlum 6 aylık olduuu:)

Evet bu cümleyi haykırmak istiyorum sürekli. 6 ay birçok şey için bir dönüm noktası. Ne mi gibi??
1- Oğlum kocaman oldu, tam 9 kilo! Artık salondaki sehpamız Kağan'ı taşıyamayacağı için dün ikeadan antilop mama sandalyesi aldık
2- Sürekli hareket halinde olduğu için geceleri üzerini açıyor. Bu yüzden bir uyku tulumu aldık.
3- Artık oyun battaniyemiz küçük geldiğinden ve yerdeki soğuğu kesmediğinden yeni ve kalın bir battaniye aldık. Böylece artık daha geniş bir oyun alanımız var.
4- Artık uyurken yastık kullanabiliyoruz. Ilk 6 ay yastık kullanmayı, yatağının içinde bulundurmayı önermiyorlar. Bebek yanlışlıkla yastığın altına geçerse kendini kurtaramyacağından.
5- 180 derece dönmek, kafasını kaldırmak, uzanmak vs gibi işleri yapabiliyor ama henüz emekleyemiyor. 1 haftaya kadar onu da bekliyoruz. Bugün poposunda kaldırdı.
6- Artık resmi olarak da ek gıdaya başlayabiliriz. Aslında biz başlamıştık ama, daha geniş boyuta geçiyoruz:)
7- Üzerinde +6 ay ibaresi olan tüm oyuncakları kullanabiliyoruz.
8- Hızlı bir boy artışı sonucu birçok kıyafeti olmuyor, belki dolabını tekrar gözden geçirmek gerekebilir.
9- Artık sosyal tepkileri de çok gelişmiş durumda. Yabancıları garipsiyor. Bana ve babasına tepkileri muhteşem. Ev kahkahasıyla çınlıyor. Mükemmel bir duygu:)
İşte evimiz şimdilik böyle bir durumda. 6.ay kontrolünden de geçti. Biraz zor bir gün olmuş. Maalesef ben yanında olamadım, babasıyla gittiler. Yani benim için de zor, merak dolu bir gündü. 3 tane aşı oldu. Kanı, idrarı alındı, muayenesi yapıldı. Ateşi çıkabilir diye 1 ölçek calpol verdik. Ama neyse ki bir sorun olmadı.
Artık ailece spora başladık. Daha doğrusu geri döndük. Bu yüzden kendimi çok iyi hissediyorum. Üye olduğumuz spor salonunun kids clubı 40 günden itibaren bebekleri kabul ediyormuş. Daha önceden başlamasının için nasıl pişman oldum anlatamam. Önceden gidip ortamlarına baktım. Bebekler için herşeyi düşünmüşler. 2 tane beşik, yürüteçler, emzirme koltuğu, alt değiştirme ünitesi vs var. Nevresimler 2 günde bir buharla temizleniyormuş. Besleme işine girmiyorlar, herhangi bir tehlikeyle karşılaşmamalı için. Oyuncaklar vs Kağan'ın çok ilgisini çekti. Onu bırakıp salondan kamerayla da izleyebiliyorum, daha ne olsun:)
Tekrar pilates yapmak çok güzel de, alt karın kaslarımın tamamen yok olduğu gerçeğiyle yüzleşmek kötü oldu... Ehh artık çok çalışmam lazım..
Hayatımın en güzel 6 ayını geride bıraktım. Kendimle de oğlumla da kocamla da gurur duyuyorum! Daha nice 6 aylara :)

19 Kasım 2013 Salı

Sünnet

Malum, erkek çocuk olunca sünnet de düşünülmesi gereken bir ayrıntı oluyor. Sünnet düğünlerini hayatım boyunca anlayamamışımdır. Insan oğlunun sünnet derisinin kesilmesini neden göbek atarak kutlar ki?
Oğlumuz olacağını öğrendikten sonra sünnet konusu açılınca Cihan'a korku dolu gözlerle bakmıştım. O da bana aynı şekilde bakmıştı. Ilk o "Bizde sünnet düğünü yapılmaz" dedi. İçimden nasıl "Ohh" dedim anlatamam:) Kararımızı vermiştik, yapılabilecek en erken zamanda bu işi bitirecektik.
Sağlık bakımından sünnet çok yararlı birşey. 1 yaşından küçük erkek bebeklerde idrar yolu enfeksiyonu sıklığını azaltır. Ilerleyen yaşlarda da cinsel yolla bulaşan hastalık sıklığını azaltır. Bu yüzden de erken yaptırmak istiyordum.
Kağan'ın 1.ay kontrolü sırasında doktorumuza sünnet konusunu sorduk ve bize çocuk cerrahiye yönlendirdiler. Kapıda beklerken sınıf arkadaşlarımın birinin çocuk cerrahide olduğunu hatırladım. "Ama herhalde poliklinikte değildir" dedim Cihan'a. Sonra içeri girdik ve arkadaşım Ergun oradaydı. Önce çocuğumun olmasından dolayı ufak bir şok geçirdi, ne de olsa daha 1,5 yıl önce mezun olmuştuk bu ne aceleydi! Daha sonra sohbet etmeye ve muayeneye başladı. "İstediğin gün alalım, yaşı çok uygun" dedi ve çarşambada karar kıldık. Bir gün önce grip açısından bir kontrole gelecektik ve sonrasında ameliyata alınacaktı.
Salı günü gidip muayene olduk, dosyamızı açtırdık, ertesi gün gereken ilaçları aldık. Ertesi sabah 7buçukta servisteydik. Servise girer girmez intörnlük günlerime geri döndüm, kucağımda Kağan olmasıysa içimde büyük bir sıkıntıya yol açıyordu. Yanlış yerdeydik, oğlumun burada ne işi vardı? Nasıl bırakacaktım ameliyathanede? Acaba ben de mi girsem? "Hayır Betül saçmalama kendine gel. Sadece sünnet, en fazla 20 dk sürecek belki anestezi bile almayacak" diye sakinleştirmeye çalıştım kendimi. Olmuyordu, gitmek istiyordum oradan. O koridorda kaç kez vazgeçmeyi düşündüm..
Belki anestezi gerekebilir diye Ergun gece 4ten sonra besleme demişti. Bu yüzden bir yandan da Kağan uyanmasın diye dua ediyordum. Uyanırsa aç olacaktı, aranacaktı ve aranmasına dayanamıyordum. En sonunda yatış işlemlerini bitiren Cihan koridorda göründü. Hemen arkasından çocuk cerrahi uzmanı ve asistanları visite başladılar. İşlerini yaparken o kadar eğleniyorlardı ki... Her girdikleri odadan çocuk kahkahaları geliyordu. O visitleri hatırlayınca kendi kendime gülümsedim. Onlar visite bitirip ameliyathaneye yönelince personel ameliyata girecek çocuk isimlerini okumaya başladı. "Çocukları soyup benimle gelin" dedi. Kağan'ı soyarken doğal olarak uyandı. Ben de kucağıma alıp yürümeye başlayınca ağzını yüzüme sürüp aranmaya başladı. Ameliyathanede biraz bekledikten sonra ilk Kağan'ın adını söylediler onu ameliyathane görevlilerine verirken açlıktan ağlamaya başlamıştı bile. Onu bırakınca aşağı indim. Cihan ve Dilek annem odadaydı. Cihan'ı görür görmez ağlamaya başladım. Kağan 20 dakika sonra yanıma gelene kadar ağladım. Bu aslında çok saçmaydı. Sünnetin nasıl bir ameliyat olduğunu biliyordum ama onu kucağımdan almaları çok dokunmuştu. Canı acır mıydı acaba? Anestezi verecekler miydi? Sonra üst kattan bir ağlama sesi duydum. "Kağan'ı getiriyorlar" dedim. Cihan güldü, "belki başka bebek" dedi. "Hayır Kağan" dememden 1 dk sonra Kağan odadaydı. Çok açtı ama anestezi aldığı için 1 saat beslememem gerekiyordu. Ağzına emzik verdik ve uyudu. 1 saat sonra emzirdim, biraz bekledik. Kağan kusmayınca taburcu olmamıza karar verildi. Saat 11de evimizdeydik. Kağan da ben de uyumaya başladık. Ağlama sesiyle uyandım. Kağan ilk çişini yapmıştı :) canım yavrum bir daha hiç ağlamadı sünnet yüzünden. Ilk idrarları birlikte pansumanı çıktı. Ilk 2 gün ağrısı olmasın diye fitil verdik. Günde 3 kez ılık oturma banyosu yaptırdık.1 hafta içinde yarası iyileşmişti bile...

13 Kasım 2013 Çarşamba

Ilk 40 gün: Gaz sancısı

Aslında gaz sancısı 40 gün sürmüyor, 3 ay sürüyor. O 3 ay boyunca çok şey öğreniyorsunuz. 40 günün içinde yazmamın sebebi daha sonradan hayatınızın bir parçası olması. Alışıyorsunuz yani. Ama ilk günler tam bir kabus oluyor.
Daha önce de dediğim gibi gaz sancısı doğal birşey. Buna ilk başlarda inanmakta zorlanacaksınız. "Bebeğimin bu kadar ağlaması nasıl normal oluyor?" diyeceksiniz. Çünkü çocuklar sanki kollarını kesiyormuşsunuz gibi ağlıyor. Sürekli aynı tonda en az 2 saat ağladığını düşünün. Bir de lohusa halinizle resmen depresyona giriyorsunuz.
Benim anne olmadan önce gaz sancısıyla tanışmışlığım vardı. Bingöl'de mecburi hizmetimi yaparken bir aile gelmişti. Bebeğin dedesi bebeği resmen önüme atmıştı. Dünden beri ağlıyor demişti. "Nesi var? " dedim. "Ben ne bileyim" diye bağırmıştı. Arkasındaki anne hüngür hüngür ağlıyordu. Ben bebeğin kanıyla oynadım biraz muayene etmek için, çok sertti. Daha sonra film için üst kata gönderdim. Film sırası beklerken zavallı bebek susup uyumuş bile. Geldiklerinde anne sakinleşmiş, dede de özür diliyordu. Annenin ağlaması bana çok garip gelmişti alt tarafı gaz sancısıydı canım.
Doktorlar için gaz sancısı tipiktir. Aile çok paniktir ama bebek size geldiğinde gülücükler atıyordur ya da mışıl mışıl uyuyordur. Neden? Çünkü arabaya binmiştir :)
Gaz sancısıyla tanıştığımız ilk gece saat 3te Kağan ağlarken bir anda kendimi çok çaresiz hissettim. Kağan kucağımda, onu pışpışlayıp odada volta atıyordum. Bebeğim çok küçüktü, acı çekiyordu bense hiçbirşey yapamıyordum. Kağanla beraber ben de ağlamaya başladım. O anda Bingöl'deki o anneyi çok iyi anladım.
Biz tipik olarak gece 12.00-04.00 arası gaz sancısı yaşıyorduk. Bütün gündüz mışıl mışıl uyuyan, gıkı çıkmayan, itirazsız emen bebeğim gece 12.00'de kişilik değiştiriyor, bambaşka biri oluyordu. Uyumuyor, emmiyor, sürekli ağlıyordu.Kırkı çıktıktan sonra bu kriz saatleri daha erkene çekildi (Ramazan'da iftar vakti oluyordu mesela). 4.ayda da tamamen kayboldu.
Burada size en büyük tavsiyem bu sancılarla tek başınıza uğraşmaya çabalamayın. Unutmayın siz lohusasınız. Hem fiziksel olarak hem de duygusal olarak size büyük bir yük olacak.  Lütfen işin içine eşlerinizi katın. Bebeğiniz doğduğundan itibaren babasının kucağına verin. 1-2 gözlemden sonra yalnız bırakmaya çalışın onları, aralarındaki iletişimi destekleyin. Babasının bebeğe bilerek asla zarar vermeyeceğini, birkaç kaza olsa bile (ki olmaz) gözardı edilebileceğini unutmayın. İçinizden "Onu öyle yapma, yumuşak davran, başını tutmuyorsun" demek geçse de ya içinizden deyin ya da yumuşak söyleyin. Eğer babaları bebeklerden uzak tutarsanız sizi her konuda yalnız bırakabilirler (ki haklılar). Benim eşim bana çok yardımcı oldu. Çalışmasına rağmen gece 2'ye kadar, bazen 4'e kadar bizimle oturuyordu. Yaptıkları benim yaptıklarımdan çok işe yarıyordu desem yalan olmaz:)
En başta bana bu videoyu gönderdi. Biz Kağan'a 2 ay boyunca bu yöntemleri uyguladık. 2.ayda bir mucize keşfettik, fön makinası:) Sesi duyan Kağan 2 dakikada mışıl mışıl uyumaya başlıyordu. Şimdi, gaz sancısıyla başrtme yollarını en işe yarayandan başlayarak listeleyelim:
- Arabayla dolaştırmak
- Fön makinası
- Beyaz gürültü
- Kimyonlu rezene çayı
- Mesaj vs.
Bir de benim denemediğim elektrikli süpürge var.
Kağan'ın gaz sancıları çok şiddetli değildi. Bir de kolik denen bir olay var, bebekler gaz sancısını çok şiddetli yaşıyorlar, ağrı eşikleri çok düşük. Allah o bebeklerin annesine yardım etsin diyorum. Kolik olan bebekleri sallamayı öneriyorlar. Ben Kağan'ı hiç sallamadım.
Biz ilk başlarda rezene çayı veriyorduk. Daha sonra yakınlarımızdan birinin önerisiyle Kimyonlu rezene çayını denedik. Kağan'ın nasıl sakinleştiğini gözümle gördüm. Bu yüzden aldım hemen. Fakat Kağan tadını hiç sevmiyordu bir de hergün verirseniz etkisini kaybediyor, aklınızda olsun.

11 Kasım 2013 Pazartesi

Ilk 40 gün: Beslenme

Büyüklerimizin "40ın çıkması"nı kutladığı kadar var. Çok ilginç, bir o kadar da zor bir dönem ilk 40 gün. Kendi "hamilelikten çıkmış, yeni anne" vücudunuza, çocuğunuza, yeni hayatınıza, uyku bölünmelerinize, eşinizin babalık çabalarına alıştığınız çok özel bir dönem. Size tavsiyem bu dönemi tek başınıza atlatmaya çalışmayın. Sezeryan veya normal doğum, yanınızda bir büyük olmalı. Bebeğin içinden çıkılmaz hallerine, sizin depresyonlarınıza ve yemek yapma sorununa çok güzel çözümler getiriyorlar. Ama her dediklerini de dinlememek lazım tabi:)
"Ye kızım süt olsun"
Açıkara ilk 40 gün en çok duyacağınız cümle. Sakın! Ilk 40 gün 20 kilo veren biri olarak sizi temin ederim ki sütün yemekle bir alakası yok. Peki neyle alakası var? En önemlisi genetiğinizle. Eveeeet, annenize sizi büyütürken sütünün nasıl olduğunu sorma zamanı:) Yaşadıklarıma ve gözlemlerime göre siz de annenizin aynısı olacaksınız. Daha sonra önemli olan yedikleriniz değil, içtikleriniz. Mutlaka günde en az 3 litre su içmeniz gerekiyor. Çok çok önemli bir ayrıntı. Bu esnada bol bol protein tüketmeniz gerekiyor. Çok az karbonhidrat yemelisiniz çünkü bu dönem hamilelikte aldığınız kiloları yavaş yavaş verme vakti! Diyet yapmadan kolayca verebilirsiniz çünkü doğanız da böyle istiyor. Vücudunuz süt yapabilmek için ekstra kalori harcar hergün. Peynir, süt, yumurta, bonfile, tavuk hem süt üretiminize yardımcı olur hem de yiyerek kilo vermenize (inanın bu konuda çok araştırma yaptım). 
"Sakın yeme gaz yapar"
Evet siz ne yerseniz çocuğunuz da onu yiyor. Ama büyüklerimiz bu konuyu biraz abartıyor. Bana yaz günü meyve bile yedirmiyorlardı gaz olur diye. En çok ihtiyacım olan dönemde süt bile içemedim. Çocuk doktoru olan arkadaşıma göre çikolata, baharatlı yiyecekler ve gazlı içecekler dışında bebekte gaz yaptığı kanıtlanan bir yiyecek yokmuş. Bana bakla bile yiyebilirsin demişti. Bebeklerde zaten gaz olur. Dışarıya alışma sürecinin bir parçası bu. Çocuğum gaz sancısı yüzünden sürekli ağladığı için zaten moralim bozukken "Bak meyve yedin, böyle oldu" diyenler bile vardı... Kendimi nasıl suçlu hissedip ağladığımı hiç unutamıyorum, siz böyle şeyler yapmayın:)
Bunların yanında hazır meyve suları içmemeye dikkat ettim. Ayrıca çay ve kahve süt üretimini bozduğu için günde en farkla 1 bardak içtim. Tarçın sevmediğim için lohusa şerbetini de çok içemiyordum ve tatlı da yememeye dikkat ediyordum. Bu yüzden annemler çok tepki gösterdiler. Onları daha fazla kırmamak için kahvaltıda blenderdan geçmiş meyve kompostosu içiyordum. Hem doğal hem güzel bir lezzetti.
"Dünyanın en büyük mutluluğu" 
Ne olursa olsun bıkmadan, usanmadan, tekrar tekrar denemeniz gerekse bile bebeğinizi emzirmeye özen gösterin. Sizden alabileceği en büyük nimet bu. Bütün iç organları anne sütü almak için hazırlanmışlar. Bütün refleksleri emmek için hazırlanmış. Ve en güzeli size hissettirdiği duygu olacak. Düşünsenize kokunuzu aldığı an emmek için memenize yönelecek. O çıkardığı sesler, emerken aldığı zevk, onu doyurmanın verdiği haz inanılmaz. Eğer bebeğiniz doymazsa mama vermeniz gerekebilir. O zaman da ilk günlerde biberon kullanmamanızı öneririm. Bebek emmeden ağzına mama akıttığı için ve emmek efor gerektirdiği için bebekler biberona alışıp anne memesini almayabiliyorlar. Tabi ki doktorunuzun önerisi çok önemli. Biz doktorumuzun önerisiyle Kağan'a enjektörle mama verdik. Enjektörü çok tatlı emiyordu:) Peki emzik? Emzik şu anda önerilen birşey çünkü araştırmalara göre bebeğin sürekli nefes almasını sağladığı için ani bebek ölümü riskini çok azaltıyormuş. Deneyimlerime göre de annenin yükünü çok azaltan ve bebeği çok sakinleştiren birşey emzik. Açıkçası ben başta Kağan'ın emzik kullanmasını hiç istememiştim. Babasının ısrarlarıyla vermiştik Kağan'a. Ne kadar erken verirseniz o kadar kolay alışıyorlarmış emziğe aklınızda olsun :)
Ben "Yalnızca anne sütü" kavramını çok benimsemiştim. Mayıs'ta doğan oğluma bütün yaz 1 damla su vermedim. Oğlum suyun tadına baktığında 5 aylıktı. Yani sütünüzde bebeğinizin ihtiyacı olan ne varsa herşey mevcut, endişelenmeyin. Peki su versek ne olacak? dediğinizi duyar gibiyim. Birşey olmayacak tabi ki ama hem gerek yok hem de o su midesini doldurduğu için sütünüzü daha az alacak. Anne sütü çok değerli, unutmayın.

9 Kasım 2013 Cumartesi

Bu satırlar oğlum için...

5 ay boyunca çok şey yaşadık beraber. Yanından 2 saatliğine bile ayrıldığımda 2 saat boyunca senden bahsediyor, deli gibi özlüyordum. Seninle ilgilenmek, büyümeni izlemek, kokunu duymak,beraber uyumak, oyun oynamak dünyanın en güzel şeyi olsa da yavaş yavaş ayrılma zamanımız geliyordu. Önce ben haftada 2 gün derse gitmeye başladım 1 saat. Sonra bakıcımız işe gelmeye başladı ve yavaş bir geçiş dönemine girdik. İyi ki böyle olmuş yoksa senden ayrılmak çok daha zor olurdu...
Hep böyle gülelim :)

Evet, en başlarda bebek sahibi olmak bana çok ağır bir sorumluluk gibi gelmişti, çok korkmuştum. Hayatta kimse bana çocuğunu 1 saatliğine bile emanet etmemişti. Daha çok erkendi, yapacak çok şeyim vardı. Sonra sen geldin ve ben neden yaşadığımı anladım. İnan bana senden öncesini hatırlamıyorum. Anneliği nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama seni ilk kucağıma aldığımda, kokunu içime çektiğimde hayatım değişti. Şunu anladım ki önemli olan birşeyleri yapmak, başarmak, bir yerleri gezmek değil. Bunları Cihan ve seninle yapmak. Her gülüşünle, çıkardığın seslerle yeniden, yeniden hayran oldum sana, bu nasıl bir mucize bilmiyorum.
Bana çok şey öğrettin. En başta artık herşeyi başarabileceğimi biliyorum ben. İstenince yapılamayacak şey olmadığını senin uykunu düzenlemeye çalışırken öğrendim. Hayatın mucizelerle dolu olduğunu seni kucağıma aldığımda parmaklarını sayarken, dünyadaki en büyük mutluluğu seni her emzirdiğimde anladım. Ve geçirdiğimiz her günde yeni şeyler öğreneceğimi de çok iyi biliyorum. Sana şimdiden herşey için çok teşekkür ederim. Öncelikle bu kadarcıkken bile beni anlayabildiğin ve ben sitoloji tararken kendi kendine oynadığın için.
Gaz sancısı çektiğin dönemde benim kucağıma geldiğinde susmuyordun. Orada çok zorlanmıştım. Kendime çok kızmıştım. Benimle ilgili bir sorun olduğunu düşünmüştüm. Ama geçtiğinde, başbaşa kaldığımızda seninle olmak çok güzeldi, bana alışman, sürekli bana gülmen..
Sonra birgün işe başladım. Seni bırakıp giderken bana ve babana güldün. İyi ki güldün, ağlasaydın napardım bilmiyorum. Bütün gün aklımdan çıkmadın, sonraki gün de, sonraki gün de.. Akşam olduğunda sana gelmek dışında hiçbirşeyi düşünemez oldum.. İşleri bitirmek için o kadar acele ediyordum ki biyopsileri karıştırmışım... Pazartesi günü kıyamet kopacak. Sonra eve geldim, sen uyuyordun. Uyandığında yatağının başında uyanmanı bekliyordum, bana baktın ve güldün.. İşte o an kendimi o kadar suçlu hissettim ki. Hemen kucağıma aldım seni. Kokunu aldığımda gözümden ilk yaş inmişti bile. Öptüm, öptüm, oturdum oynadım seninle. İşlerim vardı, olsun, gece uyumazdım gerekirse.. Ertesi gün işe giderken en azından başıma neler geleceğini biliyordum. İş yerinde saat 11 gibi salondaki kameraya bağlandım uyuyor musun diye bakmak için yerde, oyun battaniyenin üzerindeydin, yanında bakıcın yoktu. Oynuyordun kendi kendine. Beynimden vurulmuşa döndüm. Neredeydi bu kadın? Arasa mıydım acaba? Ne yapıyor olabilirdi ki? Öğle arası hemen bi gitsem mi, şimdi mi gitsem? Oğlum oradayken benim burada ne işim var? İstifa mı etsem? Şimdi bakınca çok komik görünüyor ama bunların hepsi aklımdan elimde olmadan 1 saniyede geçti. Neyse ki 1 dakika sonra kadın elinde yoğurt kabıyla salona girdi. Aaa sana yemek hazırlıyormuş, ohhh :) Sonra her baktığımda yanındaydı, başındaydı, böylece ben de çalışabildim. Akşam geldiğimde herşey daha kolay oldu. Giderek alışacaksın, o da alışacak. İlk başlarda zor olur diyorlar. Belki haklılar bilmiyorum ama şunu bil seni bırakıp gideceğim hergün için kendimi çok suçlu hissediyorum ve senden çok özür diliyorum. Umarım büyüdüğünde herhangi bir şey için "Annem yanımda olsaydı böyle olmazdı" demezsin.
Şimdilik diyeceklerim bu kadar, gelelim kendime hatırlatmaya: Şu anda 5,5 aylıksın. Hala emeklemiyorsun, dişin çıkmadı. Ama ek gıdalara başladık. Bir yoğurt yeyişin var ki görmen lazım :) Gece uyandığında parmağını emerek uykuya dalıyorsun, çok şirin oluyor :)
Benim oğlum yoğurt yermiş! :)

1 Kasım 2013 Cuma

Sezeryanın getirdikleri, götürdükleri...

Herkesin aklındaki soruyu dillendirelim öncelikle; sezeryan mı normal doğum mu? Bu herkesin doktoruyla birlikte vermesi gereken bir karar. Ben hiç düşünmemiştim. Dediğim gibi öğrenciliğimden beri başka bir ihtimali göz önünde bulundurmamıştım.
Aklımdaki tek soru sezeryan sonrası karın sarkması durumuydu. Doktorum Nazlı'ya sorduğumda "saçmalama Betül sen de mi inanıyosun bunlara!" diye bir cevap aldım :) Ben de biliyorum, tamamen yapısal bir durum bu, aldığınız ve doğum sonrası verdiğiniz kilolara bağlı. Bu yönden sezeryan ve normal doğumun tek farkı sezeryan sırasında alt karın kaslarının kesiliyor olması. Toparlamak için biraz spor yapmanız gerekiyor. Onun dışında sezeryanın göbek yaptığı tam bir yalan. Ama tabi doğum sonrası "süt olsun" diye herşeyi yerseniz normal doğum yapsanız bile göbeğiniz çıkar.
Sezeryan ile doğum yapmış olmak beni çok zorlamadı. Yani "sonrası zor" diyorlar ya, evet zor. Ama hiç "Keşke normal doğum yapsaydım" demedim. Hoş zaten 4 kg doğan bebeğim sebebiyle normal doğum yapamazdım :)
Dediğim gibi doğumun ertesi günü gelenleri oturarak karşıladım, bebeğimi oturarak emzirdim. Biz Kağan'ın şekerinin düzenlenememesi sebebiyle 3 gün hastanede kaldık. Eve döndüğümüzde ilk işim duşa girmek oldu. Tertemiz hazırlanmış yatağıma girdim ama bir türlü yatamıyordum. Kalkarken ve yatarken dikiş yerlerim çok acıyordu. Tek başıma yatmaktan da çok sıkıldığım için sürekli ayaktaydım. Annemler çok kızıyordu ama yatmak gerçekten daha zordu benim için.
Eve geldiğimiz gün benden 5 ay önce doğum yapan arkadaşım Fatoş'la konuşurken korse giymemi tavsiye etti. O an korse giydiğimi düşünemiyordum, "Zaten ağrım var bir de sıksın mı yani" dedim. "Çok sıkmasına gerek yok, oldukça destek oluyor bir dene bak" dedi. Telefonu kapatır kapatmaz doğumdan öncesi alıp hazırladığım korseyi denemeye koyuldum. Gerçekten çok faydasını gördüm. Öksürürken, hapşururken, ayağa kalkarken çok iyi destek oldu bana.  24 saat sürekli giymemeye dikkat ediyordum. Dikişlerimin hava alması gerekiyordu bu yüzden geceleri çıkarıyordum. Bu şekilde 2 ay boyunca hep korse giydim. Hem de karnımın toparlanmasında büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.
Bu arada 5 gün boyunca büyük tuvalete çıkamadım. En zorlandığım konu bu galiba. Tuvalete girmek sancı dolu bir işkenceydi.
Doğumdan 15 gün sonra bebeği evde bırakıp ilk kez dışarı çıktım. Cihan'la birlikte pazara gittik. Cihan arabayı park ederken ben de alışveriş yaptım, birkaç poşet taşıdım. Sakın yapmayın! O hafta boyunca dik duramadım, doğumda çekmediğim acıyı çektim.
"Sonrası zor" sezeryan, nolursa olsun 40 gün sürüyor. Sonra tamamen normal hayatınıza dönüyorsunuz. Ama yanınızda size yardımcı olan birileri mutlaka olmalı. Ben 40 günün sonunda tatile çıktım, 40 beden mayo bile giydim, etekliydi ama olsun :)